AKP içindeki kırılmaların fay hatları neler?
31 Mart yerel seçimlerinde ilk kez ikinciliğe düşen Adalet ve Kalkınma Partisi’nde (AKP) seçim yenilgisinin etkisiyle parti içinde eskiden beri süregelen ancak arka planda tutulan gerilimler ile klikler arası rekabet daha görünür hale geldi.
31 Mart sonuçlarının ardından gelen Van krizi ve Gazze ile ilgili protestolar ise seçim yenilgisinin artçı şokları oldu.
Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, seçim sonrası geçen hafta yapılan ilk MYK’da bu kötü sonuçların nedenlerinin araştırılması için bir kurul oluşturulmasını ve kısa sürede bir rapor hazırlanıp kendisine sunulmasını istedi. Basına verilen bilgiye göre bu kapsamda 81 ilde sahaya inilerek seçmenlerin neden AKP’ye oy vermediği araştırılacak. Aynı zamanda MHP ile ittifak yapılan ve CHP’nin kazandığı yerlerde de ayrı anketler düzenlenecek.
Seçim sonuçlarına dair analizlere göre AKP’nin 2002’den bu yana ilk kez ikinci parti konumuna gerilemesinin ardında ekonomideki sorunlardan seçime katılım oranının düşük olmasına kadar farklı nedenler yatıyor.
Yeniden Refah Partisi (YRP), seçim kampanyasında “Gazze’de sivil halkın zor durumdayken İsrail ile ticaretin devam ettirildiği” argümanını AKP’ye karşı seçim kampanyasında sıklıkla kullanmıştı. Yeniden Refah Partisi’ne sahada puan kazandıran bu söylem, İslamcı köklerden gelen AKP’yi zorlayan etmenlerden biri oldu.
Hatta Erdoğan’ın Sakarya’daki mitinginde açılan “İsrail ile ticaret utancı sonlandırılsın” pankartı görevliler tarafından kaldırılmış, çeşitli illerde de bakanlara bu konuda slogan atanlar da engellenmişti.
Seçim yenilgisinin AKP açısından ilk sonuçlarından biri bu nedenle İsrail’le ticari ilişkilerin kısıtlanması oldu. İstanbul’da düzenlenen ve Mavi Marmara’da hayatını kaybedenlerin kızlarının da dahil olduğu Gazze protestolarının ardından Ticaret Bakanlığı 54 üründe İsrail’e ihracatı kısıtlama kararı aldığını duyurdu.
AKP kuruluş dönemindeki çizgisinden nasıl uzaklaştı?
YRP dışında AKP içinde de Millî Görüş çizgisinden gelen sayıları az da kalsa bazı isimler İsrail’le devam eden ticaretten rahatsızlık duyuyor. İktidara yakın Yeni Şafak gazetesinden Yusuf Kaplan’ın 8 Nisan’daki yazısında “Sistemi dönüştürmek için çıktık yola ama sistem bizi dönüştürdü sonunda. Mücahit olarak yola çıktık. Sonra sırasıyla evvela müteahhit olduk, ardından da her şeye müsait” ifadelerinin yer aldığı yazı bu konuda yaşanan kırılmanın göstergesi.
AKP’nin kuruluş dönemindeki çizgisinden uzaklaştığını söyleyen “Rekabetçi Otoriterlik” kitabının yazarlarından Siyaset Bilimci Berk Esen, AKP’nin içinde bulunduğu durumu anlamak için nasıl kurulduğuna bakmak gerektiğine işaret ediyor.
Esen, AKP’nin ilk kurulduğu zaman temelde iki farklı grubun bir araya gelmesi ile oluştuğunu; bunlardan birinin Refah Partisi döneminde milletvekili olmuş ve biraz teknokrat profil hale gelmiş isimlerin oluşturduğu Ankara grubu, diğerinin ise Erdoğan’ın belediyecilik döneminden getirerek yerel yönetimlerden merkeze yürüyen isimler olduğunu anlatıyor.
Ankara grubunda Abdüllatif Şener, Abdullah Gül, Bülent Arınç gibi siyasetçiler ile MÜSİAD grubu denilen Anadolu’daki iş insanları gibi isimler bulunduğuna dikkat çeken Esen, bu grubun iktisaden daha liberal, kültürel olarak ise muhafazakâr ama bunu daha ılımlı bir şekilde yaşayan bir kanat olduğunu belirtiyor.
Esen, Erdoğan’ın temsil ettiği yerel yönetimlerden gelen isimlerin ise daha popülist, seçmene daha yakın, belediyeleri kontrol etmeleri nedeniyle yolsuzluklara daha açık bir profilde olduğunu söyleyerek AKP’nin bu iki ana grup etrafında İslamcı hareketin farklı kanatlarını bir araya getiren bir parti olarak iktidara geldiğini belirtiyor.
Ankara grubunun Türkiye’nin AB sürecine biraz daha fazla önem veren ve o süreç kapsamında değişmesini isteyen isimlerden oluştuğunu söyleyen Esen, belediyelerden gelen ve daha çok da Erdoğan’ın temsil ettiği diğer grubun ise İslamcı popülist denebilecek bir yapıda olduğunu hatırlatıyor.
AKP’de ılımlı kanat nasıl zayıfladı?
Esen’e göre parti ilk çıkışında bu farklı grupların senteziyle daha ılımlı bir muhafazakâr programa sahipti ancak zaman içinde partideki ılımlı kanat zayıfladı. Esen bunu şöyle anlatıyor:
“O dönemdeki muhalefetin AKP’nin önünü çok da demokratik olmayan yöntemlerle kesmeye çalışması, 2007 sonrası dünya konjonktüründeki değişimler, 2008-2009’da küresel finans krizi, Avrupa’daki sağ popülist iktidarların AB’ye Türkiye’yi almak istememesi, sonrasında da Arap Baharı gibi faktörler daha ılımlı kanadın zayıflamasına ve Erdoğan’ın partiyi tamamen kontrol etmesine yol açtı.”
Erdoğan’ın ipleri tamamen eline alması ve kendi belediyecilik ekibini başa getirmesi ile birlikte “kademe kademe gerçekleşen bir otoriterleşme sürecinden” bahsedilebileceğini söyleyen Esen, birdenbire olmayan yaklaşık 10 yıla yayılan bu süreci şöyle anlatıyor:
“Erdoğan kendisiyle birlikte daha çok belediyelerden gelen kadroyu, yani siyasi kariyeri kendisine bağlı olan kadroyu en tepe noktaya kadar çıkardı ve onlar aracılığıyla partiyi tamamen domine etti. Bunu yaparken de kendisine destek verenleri ödüllendiren, kaynak dağıtan, pozisyon veren; kendisine karşı çıkanları ise tasfiye eden bir strateji yürüttü. Tabi ihale ve politik pozisyon dağıtan en önemli isim de o olduğu için giderek tüm gücü elinde topladı.”
AKP hâlâ İslamcı bir parti mi?
Esen, 1960’ların sonundan başlayan İslamcı hareketin ve “dava” meselesinin AKP için giderek biraz daha geri planda kaldığı yorumu yaparak, şöyle konuşuyor:
“Erdoğan’ın bir “Reis” olarak, yani onun siyasi kariyerinin, kurduğu rejimin devamının daha çok öncelendiğini görüyorum. Bunu yaptıkça da Erdoğan kendi partisinin kurumları ile kadrolarını zayıflatıyor, darmadağın ediyor ve davadan ziyade kendisine kişisel sadakati daha ön plana çıkarıyor. İsrail ile olan ticareti biraz bunun üstünden okuyorum.”
YRP yerel seçimde aldığı yüzde 6,2 oy ile AKP’nin mutsuz İslamcı kesimine alternatif olmaya çalışıyor. YRP Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Altınöz Medyascope’taki yayında İstanbul’daki son Gazze protestosunda başörtülü gençlerin gözaltına alınması ile ilgili konuşarak “Cumhurbaşkanı şu anda Kılıçdaroğlu olsaydı ve o polisler bu kızlarımıza o muameleyi yapsaydı ne olurdu? Bunlar 28 Şubat görüntüleri” dedi.
Erdoğan’ın İsrail ile ticareti sürdürme politikasını hem ekonomik açıdan güçlenerek kendi rejiminin sürdürebilme hem de ticareti kesmenin yaratacağı siyasi sonuçları üstlenememe gibi nedenlerle devam ettirdiğini söyleyen Esen, bununla birlikte iktidarın Türkiye’de kademe kademe daha İslamcı bir programı da uygulamakta olduğunu söylüyor.
“AKP hâlâ İslamcı bir parti. Bu değişmedi. Ama o İslamcılık içinde çok lider odaklı ve o liderin siyasi kariyerini önceleyen bir damar ortaya çıktı” diyen Esen, bunun da Türkiye’deki otoriterleşmeyi tetikleyen bir durum olduğunu düşünüyor.
Van krizinin gösterdiği kırılma
AKP içindeki farklı görüşleri ortaya çıkaran gerilim hatlarından biri en son Van seçimleri nedeniyle oldu.
Van’da YSK’nın mazbatayı yüzde 55’ten fazla oy alan DEM Parti adayı Abdullah Zeydan yerine AKP’nin ikinci adayı Abdulahat Arvas’a verme kararı nedeniyle parti içinden bazı eleştiriler yükselirken onlara Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Mehmet Uçum’un “devlet” çıkışıyla yanıt vermesi tansiyonu artırmıştı.
AKP Genel Başkan Yardımcısı Hayati Yazıcı ile AKP Merkez Karar ve Yönetim Kurulu (MKYK) üyesi Aziz Babuşcu gibi bazı isimler eleştirilerde bulunmuş, Yazıcı “cinnet hali” terimini kullandığı paylaşımını ise sonradan silmişti.
Esen aslında partide çok güçlü, ideolojik grupların kaldığını düşünmüyor ve bu nedenle mevcut tartışmaları ideolojik temelde görmüyor. Esen bazı kıdemli AKP’lilerin eleştirilerini ise şöyle yorumluyor:
“Bu isimler hâlâ eski dönemi hatırlıyor ve kendilerinde bir özgül ağırlık görüyor Bülent Arınç gibi. Mesela Mehmet Metiner; Erdoğan öncesinde de İslamcı hareketin içinde olan biri. Onlar eski dönemleri hatırladıkları için zaman zaman kendi varlıklarını öne çıkaracak şekilde pozisyon alabiliyorlar. Bunun karşısında ise otoriter rejime çalışan, doğrudan Erdoğan’ın etrafında konumlanan bir grup daha güvenlikçi bir dil benimsiyor.”
Eski AKP Milletvekili Metiner, Uçum’un ismini vererek yazdığı açık mektupta “Solcu bir geçmişten geliyorsunuz. İttihatçı bir düşünceye de mensup olabilirsiniz. Ama soruyorum size: Kendinizi devlet gibi görüp kibirli bir dille devlet adına AK Parti’mizin içinde sizin gibi düşünmeyen değerli kardeşlerimize parmak sallama cüretini nerden alıyorsunuz? Sahi siz kimsiniz de partimizin içindekilere oturduğunuz yerden parmak sallama cesaretini görebiliyorsunuz? Partimizde bir göreviniz var da biz mi bilmiyoruz? Sonuçta atanmış bir memursunuz” demişti.
Partideki eski isimlerin “İslamcılığın otoriter bir ideoloji olabileceğini kabul edemedikleri için Uçum’un solcu geçmişine” atıfta bulunduğunu söyleyen Esen, şöyle konuşuyor:
“MHP ile ittifaktan çok memnun olmayan bazı gruplar da olabilir. Ama onların gündeme getirdikleri eleştirilerin de çok demokrat seviyede olduğunu sanmıyorum. Bu isimler Erdoğan partide gücü eline toplar, rejimi otoriterleştirir ve ülkeyi OHAL ile yönetirken çok da fazla ses çıkarmadılar. Şimdi eğer AKP seçim kazanıyor ve ekonomi büyüyor yani dağıtılacak pasta da büyüyor olsaydı bu sorunların bu kadar gündemde olacağını düşünmüyorum.”
DW Türkçe’ye sansürsüz nasıl ulaşabilirim?